İşte Rıdvan Ensari’nin ‘Farkında mısınız?’ başlıklı yazısı:
Her akşam televizyonlarda hemen hemen aynı kişilerle yapılan yayınlar, dünyadan ve bizden derlenmiş istatistiklerden örnekler vererek bize ‘güvende’ kalmamız için yol gösteriyorlar, verilen/gönderilen subliminal mesajların ardı arkası kesilmiyor.
Zaman zaman onların da kafaları karışmıyor değil, gayet normal çünkü koskoca dünya sağlık örgütünü ve onun anlı şanlı sponsorlarının da kafası karışık.
Bizim pandemi‘mizin kırkı çıkmasına rağmen hala maske konusu muallakta.
Komplo teorileri havada uçuşuyor. Herkes birbirini suçluyor.
Hepimizin dilinde yeni sözcükler...
Misal “yeni normal”
“Yeni normalleşme”ya da bir çeşit “normal anormal”
Bizim işlerden örnek verelim ;
Girişte ateşiniz ölçülecek.
Son seyahatleriniz ile ilgili can sıkıcı sorulara cevap vereceksiniz.
Belki de korana olmadığınıza dair sertifika!
Girişlerde misafirleri maskeli resepsiyonistler karşılayacak hem de yüzünü tamamen örtecek cinsten maskelerle. Açık büfe eh işte ama bir şartla, hani haberlerde gördüğümüz laboratuvarlar olur ya, bir kuvöz düşünün kollarınızı oradan geçirip temasız bir dilim kaşar alacaksınız.
Otobüs terminallerinde gördüğünüz jetonlu vinç oyun makinesi gibi şeyler var ya bir türlü oyuncak yakalamayan.
Tut tutabilirsen zeytini.
Açık büfeden ziyade, covid-19 aşı laboratuvarı.
Sn. Cem Yılmaz’ın açık büfe espirisi de değişecek...
Hadi canım kim böyle bir kompozisyonda tatil yapmak ister?
Bildiğin paranoya.
Her otele kadrolu psikiyatrist yetmez psikolog da lazım.
Yaklaşık kırk gün önce bu konularda yazmış biri olarak söylüyorum biz bu işin de tadını kaçırdık sanki...
Şimdiden “yeni normallerini” yani hijyen prosedürlerini açıklayarak açık pozisyon kapayan kapayana.
Şu ana kadar milyar dolarlık endüstrinin yapamadığını bu virüsün taçlı yapısını bozarak onu etkisiz hale getiren “canım sabun” yapabiliyorsa vardır bu işlerde bir iş.
Yahu eni konu “temiz” olacağız.
Doğrusu neyse onu yapacağız ama neye göre kime göre...
Hijyen, temizlik falan derken bilinçsiz yapacağımız işler ile yararlı bakterileri yok ederek başka sağlık sorunlarına sebep olmak da var...
Ayrıca kullanacağımız her kimyasalın çevre üzerindeki olumsuz etkileri de işin cabası, suda çözülenler, çözülmeyeler.
Nasıl da alıştık değil mi.
Ortalık “bilgiden” geçilmiyor.
Mayısta açılacak, sezon olmadı Haziran daha da olmadı Temmuz...
Bir de ardı ardına dış pazarlarımızdan üst seviyeden gelen açıklamalar. ”iç turizmi tavsiye ediyoruz”
Avrupa, Rusya falan derken USTA CEO'su Roger Dow, ''Kamu otoriteleri ve halk uzmanları seyahat için doğru zaman olduğunu açıklamadan insanları seyahate teşvik etmeyeceğiz demez mi..
İşin içine İMF de girdi,IMF baş ekonomisti Gita Gopinath salgının yılın ikinci yarısında zayıflayacağı beklentilerinin gerçekleşme olasılığının azaldığını, işlerin üç hafta önceye göre daha kötüye gittiğini söyledi ...
Günlük haberlerden derleyip bir köşeye not aldığım bu örnekleri istediğiniz kadar çoğaltacak kaynağım var ama moralinizi daha da bozmak istemediğim işin bu bahsi kısa geçiyorum.
Mühendislerin sıkça kullandığı bir söz var.
“Garbage in garbage out”
Yani giren bilgi çöp ise sonuçlar da çöp oluyor...
Yanlış anlaşılmasın benim bunları yargılamaya haddim yok.
Ama bazıları o kadar kötü ki kötülüğü görmek için uzman olmanıza gerek yok.
Efendim dünya ticaret üzerine kurulu, herkesin ayrı bir hesabı var.
Sistem kazanma üzerine kurulu olunca “iş” daha da zorlaşıyor.
Çin’den sonra onun Avrupa’daki en yakın partneri olan İtalya’ya bakın tuhaf bir durum...
Tüm dünya hızla Çin vatandaşlarına kapılarını kapatırken, İtalya’nın bazı havaalanlarında Çinliler için hoş geldiniz pankartı asılıyordu, bedeli pahalı olan bir karşılama...
Daha bu günkü taze bir haber;
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ABD ve Batı’nın günümüzde dünya sahnesindeki ”en tehlikeli düşmanının’’ Çin olduğunu söyledi. Pompeo, "Bence tüm dünya artık uyanıyor. Avrupa Birliği daha geçen gün yaptığı açıklamada, Çin’in Avrupalılar üzerinde oluşturduğu tehdit konusunda saf davrandıklarını söyledi" ifadesini kullandı.
Çin ve “müttefiklerine” hızla bulaşan bu virüs ne gariptir ki ona çok yakın ve hijyen konusunda malum kategori de olan bazı ülkelerde yok gibi ...
İşin daha vahim yönü bu tür virüslerin hakim güçler eliyle terör örgütlerin envanterine geçebileceğini düşünün aman Allahım...
Bir yerlere not edin, görece değişik bir kriz modeli daha.
Alın size yeni olamasa da sık duyacağımız bir kavram, “biyo/istihbarat...”
Bundan sonra, serbest dolaşımın ve ticaretin nasıl, ne zaman ve ne şartlar altında da geri geleceği önemli.
Meraklıları için 145 sayfalık bir rapor var okumanızı tavsiye ediyorum, içinde turizm endüstrisi de yer almış.(Dışişleri Bakanlığı /stratejik araştırmalar merkezi -covid-19 sonrası küresel sistem:eski sorunlar yeni trendler.)
Bizim sektörümüz dünya siyasetinden müstesna değildir. Siyaset ve turizmin birbirinden bağımsızmış gibi göründüğüne bakmayın siyam ikizleri gibidir.
Hümanist, misafirperver falan olan biziz dünya değil.
Yatırımları, planlamalarını çok iyi yapmalıyız.
Ülke olarak, millet olarak “Sermaye israfına” tahammülümüz yok.
Atom parçacığının peşine düşüp hayal ötesi ortam yaratan zekanın,ilk etapta basit bir maske temin edememesi ne garip...
Velhasıl temkinli olmakta fayda var. Sağlık endüstrisi sağolsun elinden geleni yapıyor/yapacak.
Biz bedenen, ruhen sağlıklı kalacağız ki, “sağlıklı işler” yapabilelim.
Eninde sonunda bu günler de geçecek.
Biz bunu başaracağız.
Sakin kalmakta fayda var.
Bütün diğer krizlerde olduğu gibi, bu krizin de kendisinden çok, yönetilme süreci konuşulacak.
Öz sermaye yeterliliği düşük ve aşırı dış kaynak ile büyüyen bu canım sektörün geleceği çok önemli.
Doların başını alıp gittiği bu günlerde, ülke ekonomisine kırk milyar dolarlık katkı sağlayan “turizm” uyduruk bir turizm haftası ile geçiştirilecek bir iş değildir.
Siyaseten önemlidir, ekonomik olarak önemlidir, yarattığı istihdam aşçısından önemlidir, uluslararası arası ilişkiler açısından önemlidir, jeopolitik olarak önemlidir, ülke imajımız için önemlidir velhasıl her yönden önemlidir.
Emekçileri önemlidir...
Bu nedenle samimiyetle “desteklenmelidir” çünkü bu ”ülke” meselesidir.
Bu yılın zor olacağı aşikar olmakla birlikte, daha dişe dokunur desteklerle ayakta kalacaktır.
Şezlong ve parmak arası terlik örnekleri ile küçümseyenlere bakmayın...
Bizim İşimiz bu aşımız bu...
Covidsiz günlerde görüşmek üzere.
Efendim son bir tavsiye bu kadar kuru gürültüden sonra ruhunuza iyi gelecek
Kulaklığınızı takın ,Sözleri Muhyiddin Abdal’a bestesi Fazıl Say’a ait olan eseri dinleyin...
“ İnsan insan derler idi, insan neymiş şimdi bildim. Can can deyu söylerlerdi, ben can nedir şimdi bildim.”