Geleceğin Akdenizi

Bu hafta  Dedeman Zonguldak Hotel’in düzenlediği Basın gezisine davetliydik. Dedeman Zonguldak Dedeman  Oteller zincirinin en yeni üyelerinden bir tanesi.

Dedeman Yöneticilerimiz  başta Dedeman Hotels & Resorts International Ceo’su Tamer Yörükoğlu  bey ve değerli eşi,  Dedeman Hotels & Resorts International  Pazarlama İletişimi Müdürü Arzu Karacadağ Hanım, Dedeman Hotels & Resorts International Satış Direktörü, Pelin Ulusoy Hanım, Dedeman Hotels & Resorts International Zonguldak Satın Alma  Müdürü Mehmet Eraslan, Banket Satış Sorumlusu Seda Ok, Halkla İlişkiler firmasından arkadaşlarımız Osman Yavuz ve  Ecenur Okumuş ve Medya da ki arkadaşlarımızla birlikte  Cuma günü  08:00 de Dedeman Hotels & Resorts International ’dan hareket ederek Zonguldak’a doğru yola  koyulduk.

Bu tür etkinliklerde bizler her  zaman birbirimize daha yakın olup kaynaşırız.

Karadeniz’e ilk kez gidiyorum. İstanbul’a yakınlığı  nedeni ile  gittiğim yerleri saymazsam.  Kültür turlarını,  yeni yerler görmeyi, tarihiyle kültürüyle yerinde o güzellikleri görerek yaşamayı ve tanımayı çok severim.

5 saatlik  bir yolculuğumuzdan sonra Zonguldak’a geldik. Otele gelmeden önce öğlen yemeğimizi yiyeceğimiz yere  geldik.  Dedeman Hotels & Resorts International  Zonguldak  Genel Müdürü İbrahim Çelik bey  ve  Dedeman Hotels & Resorts International Yurtiçi Otelleri Direktörü Orhan Korel bey  bizleri orada  karşıladılar.

Hep birlikte Yeşil ve mavi’deki huzurla yemek yemenin keyfini yaşadık. Yemeğimizi yerken bir yandan da otelin Genel Müdürü İbrahim Çelik bey’den biraz bilgi almak istedik. Çelik  Zonguldak’ın Dedeman oteller zincirinin  Karadeniz’in tek beş yıldızlı otel olması  sebebi ile  şehre ayrı bir değer kattığını  söylüy

Dedeman Hotels & Resorts International Zonguldak  Genel Müdürü İbrahim Çelik

“Otelimiz oda çeşitliği açısından ön plana çıkıyor. Toplantı ,imkanlarımız  burada çok fazla.  Zonguldak’ın yaz aylarının daha  yoğun olacağını  düşünüyorum. Bunun tecrübesini bu yıl yaşıyoruz önümüzdeki yıl pazarı daha iyi biliyor olacağız. Konum olarak özel bir konuma sahip. İstanbul’a 300 km, Ankara’ya 270 km uzaklıkta. Arabanızla İstanbul’dan 3,5 , Ankara’dan 2,5 saatlik bir yolculuktan sonra Zonguldak’a ulaşabiliyorsunuz. Hafta  içleri yoğun bir taleple karşılıyoruz. Otelimizin  açılması ile  özellikle kömür  demir çelik sektörlerindeki firmalar  ve bölgede faaliyet gösteren kuruluşların toplantıları, seminerleri otelimiz içinde önemli bir potansiyel oluşturuyor.

Otel misafir portföyümüzün % 30’u Zonguldak’a iş amaçlı gelen şirket temsilcileri ve iş insanları oluşturuyor. % 20  kadar  bir oranını da Batı Karadeniz’e tur düzenleyen acenteler vasıtası ile gelen misafirlerimiz oluşturuyor. Özellikle Ankara’dan  gelecek hafta  sonu misafir trafiğinin yoğun olmasını  bekliyor ve hedefliyoruz.  Ankara’nın denize en yakın  noktasında yer  almamız, konumumuz ve batı Karadeniz’in doğal güzellikleri, otelimizin imkanları bizi bu konuda fazlasıyla umutlandırıyor.

Dedeman Hotels & Resorts International  Ceo'su Tamer Yörükoğlu

Bizim asıl hedefimiz Zonguldak’ı toplantı, eğitim ve kongre turizmi için ön plana çıkarmak. Bu nedenle üniversite ve bölgedeki önemli kuruluşlarla yakın temasa geçtik. Daha ilk aylardan itibaren başarılı organizasyonlara imza atmaya  başladık” diyor.

Yemekten sonra yola koyulduğumuzda biraz şehir turu  gerçekleştirdik.  Ve Zonguldak içersine girdiğimizde otel bulunduğu  konum itibariyle hemen gözümüze çarptı. Hoş geldiniz kokteyli ile otele giriş yaptık ve odalarımıza yerleştik.

2 saatlik dinlenme molasından sonra oteli gezmek için loby de buluştuk. Genel Müdürümüz İbrahim bey bize oteli gezdirirken bir yandan da bilgiler verdi. Otelin konum ve bölgede 5 yıldızlı tek otel olması nedeniyle Batı Karadeniz’e ayrı  bir  değer kattığı  tartışılmaz.

Denize sıfır  bir  yerde muhteşem Karadeniz’in mavisinde ve Zonguldak  şehrine hakim manzarasıyla, özellikle toplantı  ve kongre için harika bir özelliğe sahip. Yoğun iş temposunu, otelin gerek  mimari konumu gerek  renk uyumu ile atmanız mümkün. Odalarınıza çekildiğinizde sadece dalga seslerini ve güzelim manzarayı seyredip  hiç ayrılmak istemeyeceğiniz de kesin.

Kendi adıma o yorgunluğa rağmen gece biraz çalışıp  03:00 gibi yatmak  üzereyken elime  meyvemi alıp camın önündeki alana ayaklarımı uzatıp oturdum hatta klimayı bile  kapatıp geceyi ve dalga sesini dinledim. Aldığım huzur  bana sanki 1 haftalık tatil yaşamışım hissini yaşattı.

Dedeman Hotels & Resorts International Yurtiçi Otelleri Direktörü Orhan Korel

Gün batımında Karadeniz’e batan güneşin gün doğumunda daha da  güzel olduğu söylenince mutlaka kalkmalıyım dedim.

Saatimi kurdum ve sabah  gözümü açtığımda kıpkırmızı bir  manzara ile  karşılaştım. Yeşil mavi deki güzelliği yaşamalısınız mutlaka. İnanılmaz güzeldi…

Sabah kahvaltıdan sonraki programımız oldukça yoğundu. Önce mağaralarımızı gezip, ardından maden ocaklarına gideceğiz ve gezimizi Bartın’dan sonra Amasra’daki tekne turuyla sonlandıracağız.

En çok merak ettiğim Kömür madenine yapacağımız geziydi. Nasıl bir yerdi? Nasıl çalışıyordu? Yıllardır duyduğum sadece göçük altında kalan işçilerimizin sesiydi. Şimdi o anı düşünüp biraz olsun onların yerine kendimi koyup yaşamaya çalışacaktım.

Taşkömürüne bağımlı ekonomik yapıdan kurtulmaya başlayan Zonguldak; sahili, ormanları ve mağaralarıyla önemli turizm potansiyeline de sahip. İstanbul ve Ankara gibi Türkiye’nin en önemli iki metropolüne 3 saat mesafede yer alan kent, aynı zamanda Akçakoca, Ereğli, Filyos (Tieion), Safranbolu veya Amasra gibi tarihi ve turistik yerleşim birimlerinin ortasındaki konumuyla da öne çıkıyor.

Ulaşım kolaylığı, doğal ve tarihi güzellikleri ile Zonguldak kongre turizmi, doğa ve kültür turizmi için çekim merkezi olma potansiyeli taşıyor.

Gökgöl Mağarası ve Harmankaya Şelaleleri gibi çok önemli doğal güzellikleri de bünyesinde barındıran kent coğrafyasının %60’ı ormanla kaplı.

Zonguldak ve çevresi orman zenginliği açısından Türkiye’de 3. sırada yer alıyor. Yakın gelecekte artık kullanılmayan eski kömür ocaklarından bazılarının turizme açılması bekleniyor. Zonguldak’ta da bununla ilgili girişimler söz konusu.

Yol boyunca bize rehberlik  yapan arkadaşımız Engin Zaman 15 yıldır bu  işi yapıyor. Zonguldak’lı aynı zamanda acenta sahibi. Keyifli bir yolculukta bizi anlattıklarıyla  sıkı sıkı tarihe bağladı.  Antik çağlarda Sandrake olarak bilinen Zonguldak bir inanışa göre bataklık veya sazlık anlamına gelen zondalık kelimesinin halk arasında dönüşmesiyle, bir diğer inanışa göre ise Belçikalı ve Fransızların kömür ocaklarını işletmesi sırasında bölgede Göl Dağ olarak bilinen bölgenin yabancı kömür işletmecileri tarafından Zone Kuel Dock şeklinde telaffuzu zamanla dönüşmesiyle Zonguldak adını almış.

Cehennemağzı Mağaraları 30-50 metre aralıklı olarak sıralanmış 3 mağaradan oluşuyor. Bunlardan ilki olan Kilise Mağarası Doğal bir mağara kayaların yontulmasıyla  düzleştirilmiş Bizans ve Roma dönemlerinde ibadet yapmak  için kilise olarak kullanılmış. Mağara ilk defa Roma Döneminde Hıristiyanlığın yönetim tarafından yasaklandığı zamanlarda  kullanılmış.

Tabanda geometrik ve bitkisel resimli mozaikler kısmen de olsa korunmuş. Mağarada Roma ve Bizans dönemine ait taşlar, duvarda mum yakmak için nişler bulunmakta. Kilise Mağarası, Hz. İsa´nın 12 Havarisinden biri olan Aziz Andreas´ın Anadolu´da Hristiyanlığı yaymak amacı ile ilk ayinini düzenlediği mağara olarak biliniyor.

Yunan Mitolojisinde güç tanrısı Heracles´in (Herkül) yeryüzündeki 12. ve son görevini gerçekleştirdiği mekan olan Cehennemağzı Mağarası, Hades´in Ölüler Ülkesi olarak anılırmış. Cehennem Köpeği Kerberus´u yeryüzüne çıkarmak olan Heracles, Argonotlar´ın Altın Postu bulmak amacı ile çıktığı sefere katılarak Karadeniz Ereğli´ye gelmiş, Hermes ve Athena´nın desteklerini alarak bu önemli görevini tamamlamış. Görevi gerçekleştirdiği yer de Cehennemağzı Mağaralarından biri olan Hades Mağarası.

Halk arasında Herkül, Koca Yusuf, Dımdım olarak da anılan bu Mağaranın büyük bölümü su ile kaplı. Yamaç üzerinde bulunan Mağaraya dar bir geçit ve dik bir merdivenden iniliyor.  Özellikle suyun alt kısmında verilen ışıklandırma sayesinde çok hoş otantik bir manzara görüyorsunuz.

Karadeniz Ereğli adı da buradan gelmekte. O dönem kentte yaşayan halk, Heracles´in bu başarısına ithafen buraya Heracleia Pontika (Herkül´ün Şehri) adını vermiş. Zamanla Heracleia Ereğli´ye dönüşmüş.

Cehennemağzı mağaralarından sonra buram buram tarih kokan ve Kurtuluş savası’nın nasıl kazanıldığını bir kez daha hatırlatan Alemdar Gemisi Müzesini gezdik. 1898 yılında Danimarka'da silahsız bir kurtarma gemisi olarak inşa edilen Alemdar römorkörü, kurtuluş savaşı sırasında Karadeniz'de silah ve malzeme sevkiyatı yapmada kullanılıyordu.

Bugün Cumhuriyetin kahraman gemileri arasında devasa savaş gemileri yanında sıralanmasını bu önemli hizmetine borçlu. 1982'de sökülen geminin birebir boyutlarda inşa edilen maketi 11 ağustos 2008'de Zonguldak, K.Ereğli'de müze gemi ve sergi salonu olarak hizmete açılmış.

Dedeman Hotels & Resorts International Zonguldak  Genel Müdürü İbrahim Çelik ile Dilaver ‘deki Kömür işletmelerine geldik. Heyecanlandık Maden ocağına girmek isteyen arkadaşlarımızla birlikte bize verilen kıyafetleri giyindik. Toplu halde bir hatıra resmi çektirdik. Güzel bir anı  olarak  kalacağı kesin. İçeri girerken birden tuhaf oldum. Uzun bir yol gideceğiz. Önce bizi bilgilendirdiler.

İçeride resim çekmek  yasak. Makinalarımızı  bıraktık. Bilgileri alıyoruz fakat o kadar  yabancıyız ki. İçeride erken uyarı  sistemi var. Bilgisayarlarla  takip ediliyor. İçersi karanlık  balçık yürüdükçe zorlanıyoruz bilmediğimiz bir hava yı teneffüs ediyoruz. Tavanlara  baktığımızda korkuya kapılmamak mümkün değil. Fakat  biz bir kez girmeye  çalışıyoruz.

Oysa orada her gün çalışan emekçi işçilerimiz var. Bir yandan nasıl çalışıyorlar gün ışığını  görmeden bu kadar karanlık ve havasız bir ortamda diye  söyleniyoruz.. Sürekli şükrediyoruz halimize. Bir zamanlar  19 yaşına gelen her  genç maden ocaklarında çalışmak  zorundaymış. Biz 1 km kadar güneyden kuzeye  gittik. Üretim yapılan yeri ve  kömürün arabaya dolduruluşunu  izleyebildik. Vardiya ile  çalışıyorlar. En fazla 3 saat  çalışabiliyormuş bir işçi ve kazı  yapıldığında 4000 kilo  kişi başına rahatlıkla  kömür çıkartabiliyormuş. Kömürün çıkartıldığı yere  geldiğimizde küçücük bir alandan 10 km aşağıya iniyorlarmış o kadar  alanda nasıl çalışılır? Ölmeden mezara girmek  gibi bir şey  bu dedik. Aldıkları  para o kadar  helal ki!! Bu  çalışmanın hakkı çok fazla olmalı  hayatlarını  ortaya koyuyorlar. Burada ki maden işçilerinin eşlerini de buraya  almışlar  eşleriniz nerede çalışıyor  diye göstermek için. Dönerken  bir an evvel  gün ışığını  görmek istedik. Tavanlara bakıyoruz kırılan tahta odunlar ve üzerlerindeki kayalar  sanki dokunsak  düşecek. İçerisi sıcak  nasıl terlediysek sucuk gibi ıslandık. Bir yandan sinyaller artıyor, kesiliyor. Rehberimiz Engin bizi sürekli uyarıyor “tavanlara  bakmadığınız  sürece hiçbir şey  hissedemezsiniz” diye.  Doğrusu  burada olmak  bu anları yaşamak  çok güzeldi hayattaki değerleri daha iyi anlayabiliyorsunuz. Bizimle birlikte  olan arkadaşımız  diyor ki! “İşyerinde bütün gün çalışırken cam açılmıyor  diye söyleniyordum bir daha  asla söylenmeyeceğim. Bunu  da gördüm ya sadece şu an şükrediyorum” 

Yaşanmışlık böyle  bir şey işte… Biz ne kadarını  görüp yaşadık ki! Yaşadığımız  sadece ufak bir kısmıydı.

Maden ocağından sonra Gökgöl mağarasına geçtik. Buz gibi bir yer. Bir sıcak…  bir soğuk … Rehberimiz Engin Zaman’ın bizlere yaptığı  açıklamaya  göre; Gökgöl mağarasının uzunluğu 3350 metre. Türkiye’nin en uzun mağaralarının 3. cüsü.. Gökgöl mağarası   damlataş oluşumları ülkemizdeki doğal  mağaralarının en güzel  örneklerinden sadece biri. Ana galeride görsel şölene göre adlandırılmış salonlar  bulunuyor. İlk yüz metrede Astım Salonu, harikalar Salonu  ve Muhteşem salon. 875 metrelik yürüyüş yolu ile oluşumların  güzelliklerini görebiliyorsunuz. Kültür ve tabiat varlığı olarak 1988 yılında tescil edilen 10 mağaradan biri Gökgöl mağarası. Milyon yıllık bir geçmişe sahip olmakla birlikte Gökgöl mağarasının en önemli özelliklerinden  birisi de oluşumun özellikle  iç kısımlarda  devam ediyor olması yani yaşıyor olması. Damlataş oluşumlarının 1 santiminin meydana geliş süreci en uzun zaman dilimi ele alındığında 200 yılmış. Damla sularında  en yoğun oranda bulunan mineraller kalsiyum karbonat, magnezyum karbonat ve demir.  Mağara içersindeki havalandırmanın tamamen doğal oluşu eko klima adı verilen bir havalandırmaya sahip olması da bir başka özelliği. Öğlen yemeğinde verdiğimiz molamızdan sonra Bartın ve Amasra’ya gitmek  için yola koyulduk.

Maden ocağından ve mağaralardan sonra Amasra’da  yaptığımız tekne turu  ile günü  bitiriyoruz. Gün batımına doğru  yaklaştığımız  Amasra’yı seyir tepesinden gördüğümüzde nasıl mutlu olduk. Harika  bir manzara. Amasra turizme gönül vermiş  bir şehrimiz. Küçük ama şirin.

Mavi yeşilin içersinde huzur arayanlar  için tam bir tatil cenneti. Tarihi ve kültürüyle. İnsanı eğitimli ve modern, Şehrin içersinden geçerken Kayra Yatçılığın meydandaki kokteyli ve turistler oldukça  güzel bir  görüntü sergiliyordu.

Yanlarına gidip  hemen bilgileri aldım. Çok yakın zamanda Amasra festivali başlıyor. Şehir çok hareketli.

Yazar  Hüseyin Çoban; “Ayandon fırtınasından kocakari soğuklarına, kestane karasından pastırma yazına kadar iklim ve coğrafyanın el ele yaşandığı harika bir liman kentidir Amasra. Denize doğru bir kulaç gibi atılmış yarımada ve adaları ile hep doğadan gelecek olan ve ona verilecek olan nimetlerin kalesidir.

İki adali, iki koylu beş tepeli Amasra yarımadası, Karadeniz’in sanki ‘seni ben yetiştirdim’ diyerek ana karadan koparıp almak istediği üzüm salkımı gibidir. O yarımada ve adalar mi denize doğru uzanır, yoksa o ismi kara deniz mi karaya sığınmak ister ve girer toprağın bağrına anlayamazsınız. İşte bu tutkulu sarmaş dolaş olusun, deniz ile karanın çocuğudur Amasra...” diyor.

Tekne ile yarımada turu  yaptıktan sonra akşam yemeğimizi yemek  üzere Canlı  Balık Restaurant’ına geçtik.

Dedeman misafirperverliğini burada da yaşıyoruz. Her şey  önceden hazırlanmış.

Biz bu misafirperverliği ne kadar  sevdiysek, kimsenin geceyi bozmaya İstanbul’a geri dönmeye niyeti yok. Yola çıkmamız gerekiyor deniyor ama kimse kıpırdamıyor. Hatta  diyoruz ki ne yapsak  güzelim otelimizde bu gece de mi kalsak. Biz oteli  özledik.

Doğrusu kendim adına söylüyorum sadece tek başıma otele gelip  konaklayacağım. Yeşil mavi deki bu  huzuru 2 günlük de olsa biz 1 hafta gibi yaşadık.

Tabi ki bunda  Dedeman Hotels & Resorts International  Yöneticilerinin payı çok büyük. Hepsi güler yüzlü, sıcakkanlı. Genel müdürümüz İbrahim bey,  “bir telefonunuz  yeter yeriniz her zaman hazır diyerek” bizi rahatlatıyor.

Dedeman 6-7-8 Temmuz tarihlerinde yeni konuklarını  ağırlamaya  hazırlanıyor.

 Turizmde Son Nokta Ailesi olarak  bu  güzel  2 günlük gezide bizleri ağırlayan DEDEMAN HOTELS & RESORTS INTERNATIONAL YÖNETİCİLERİNE   sonsuz teşekkürler ediyoruz. “Geleneksel Dedeman Misafirperverliği” her  zaman ki gibi tartışılmaz güzelliğiyle bizimleydi.

Başka bir gezimizde buluşmak  dileğiyle…

Sevgiyle kalın...

Derya DUYSAK

 

Kategoriler
    Güncel Yazılar